Bir önceki "Sanat Üzerine Düşünceler Çarşambası"nda tabloların maddi değeri hakkında aklımızda soru işaretleriyle kalmıştık. Materyalizm, değerlerimiz arasında git gide daha fazla yer işgal ettikçe söz konusu sanat olduğunda fiyat etiketini arayarak eserin niteliği hakkında kafa yormak sezgisel bir genelleme eylemi olmuştur. Günümüzde nesnel güzelliğe kuşkuyla yaklaşır olduk, konu hakkındaki fikirler geniş bir yelpazede ve yayılmış durumda. Buna ek olarak herkesin kültüre ulaşabilir hale gelmesiyle her bakış açısı değerlendirilmektedir; sanat eserlerinde bir parçanın diğerine üstünlüğünü kanıtlayabilecek bir argümana hizmet edebilecek unsurları arayanlar toplum tarafından züppe, fikirlerinin daha değerli olduğunu düşünen kibirliler olarak algılanmaktadırlar. Böylece ana argümana eklenebilecek nesnel unsurların yetersizliğiyle fiyat etiketi ön yargısı ortaya çıkmaktadır. "50'nin Gri Tonu objektif olarak Anna Karenina'dan daha kötü." diyen bir bireyin üzerine çok fazla yoğunlaşılıyor olabilir ve sanatçının rolü gözden kaçabilir. Nietzsche bir keresinde şöyle söylemiştir: "Tüm yazılanlar içerisinde insanın kendi kanıyla yazdıklarını severim sadece. Kanınla yaz, keşfedeceksin ki kanın ruhtur." Sadece kabiliyetinin yettiği şeyleri yapmakla kalmayıp, bunun yerine kontrol altına alamadığını da yapan fevri bir sanatçının vücut bulmuş hali olarak sanata bu romantik yaklaşım, Böcklin'in bu tablosunda çok güzel bir şekilde sergilenmektedir. Ben de bu görüşe daha fazla katılamazdım. Züppeliğe bakılmaksızın, para için çok fazla kan akıtıldığını ve çok azının resme dönüştüğünü unutmamak iyi olacaktır.
-Artur Deus Dionisio