Kırsal bölgeler, özellikle kış mevsiminde, doğanın hüzün ve ıssızlığını yakalamakta usta olan Sisley'yi çekiyordu. Suskun ve yalnız mizacı; Renoir gibi sanatçıların çok sevdiği, güneşle yıkanan Akdeniz kıyılarının parlaklığından çok, gizem ve sessizliğe daha uygundu. Monet gibi, Sisley de karlı manzaraları resmetmek konusunda Courbet'nin izinden gitmişti. Bu konu Empresyonistlere çekici geliyordu çünkü ışık varyasyonlarını çalışmalarına ve farklı gölge tonlarını kullanmalarına olanak sağlıyordu. Tuvaldeki ufak renk dokunuşları ile, manzara düz beyaz yerine mavimsi yansımalar ile parıldıyor. Louveciennes'de, Marley-le-Roi'da veya Veneux-Nadon'da geçirdiği kışlar, Sisley'ye bunun gibi çok sayıda kar sahnesi resmetmek için ilham verdi.
Louveciennes'de Kar aynı zamanda sanatçının perspektif ile yaptığı deneyleri de gösteriyor: sadece küçük, izole bir karakterin bulunduğu karla kaplı bir yol, arka plana doğru gözden kayboluyor. Sanatçının renklerin gizli harmoniler oluşturduğu bu rafine, zarif manzaralarda ifade edilen hassasiyeti, İngiliz kökenleri ile açıklanabilir. Bunun yanısıra, Sisley 1857-1861 arası İngiltere'de geçirdiği dört senede, ve sonraki ziyaretlerinde; Richard Parkes Bonington, John Constable ve William Turner'ın eserlerine hayran kalmıştı. Ayrıca, özellikle Britanya'da popüler olan bu suluboya tekniğinin resme belirli bir özgürlük getirmeye yardımcı olduğunu da unutmamalıyız.