Bir önceki "Sanat Üzerine Düşünceler Çarşambası"nda Alman filozof Friedrich Nietzsche'den ve onun sanata karşı romantik yaklaşımından bahsetmiştik. Bugün Nietzsche'nin felsefesine ve "İma et, asla açıklama." diyen Sembolistlerle olan ilişkisine daha çok yer vermek istiyoruz.
Munch'un Friedrich Nietzsche portresi, Sembolist estetiğinin benzersiz bir yorumunu ve aynı zamanda Nietzsche'nin sanat, fizyoloji ve ebedi dönüş hakkındaki fikirlerini sunmaktadır. Sanatçı, Nietzsche'yi ilk kez Kopenhag'da aldığı bir dizi derste, bunun ardından Alman felsefesini tanınır hale getiren İsveç şair ve eleştirmen Ola Hansson aracılığıyla öğrenmiştir. Munch, bulabildiği kadar Nietzsche kitabını hemen satın almaya başlamış ve kısa sürede bu kitaplar diğer bir favorisi olan Dostoyevsky'nin çalışmalarını geçmiştir. Munch, Nietzsche'nin portresi için siparişi bir başka hayrandan, bu harika adamın "fikirler portresi"nin yapılmasını isteyen İsveçli bankacı Ernest Thiel'den almıştır. İşin tuhaf kısmı ise şudur; Munch, Nietzsche ile hiçbir zaman yüz yüze tanışmamış fakat filozofun kız kardeşini biliyormuş ve bu portreyi fotoğrafların yardımıyla resmetmiştir.
Munch, Nietzsche'de ruhsal bir benzerlik paylaştıklarını keşfetmiştir; her ikisi de yalnızlıktan, tanınmamaktan, delirmekten duydukları korkudan ızdırap çekmişlerdir. Nietzsche'nin sanat ve fizyolojiyle ilgili çalışmaları Munch'un mizacı ve sanatsal ilgileriyle mükemmel bir şekilde uyuşmuştur, her iki isim de patofizyolojiyi bilinmeyenleri ortaya çıkaran, arandığı kadar korkulması gerekilen bir durum olarak ele almışlardır. Sanat ve fizyoloji, 19. yüzyıl Fransız ve Alman düşünürlerin de zihinlerini meşgul etmiştir. Bu düşünürler insanların dünyadaki yerini sıklıkla bugün "metrik" olarak isimlendirdiğimiz, o zamanlarda gelişmekte olan alan aracılığıyla rasyonelleştirmeyi amaçlamışlardır. Bedene ait durumların grafiksel temsilleriyle, Nietzsche ve Munch gibi düşünürler varlık, güzellik ve estetik benzeri zor kavramların zapt edilebileceğine ve ispat edilebileceğine inanmışlardır; büyük, disiplinlerarası ontolojik bir deney gibi. Munch ayrıca Nietzsche'nin ebedi dönüş kavramını bir sanatçı olarak amaçladıklarına uygun bulmuştur. Munch karamsarlıkla, monoton bir sesle şöyle söylemiştir: "Çürüyen bedenimden çiçekler filizlenmeli, ben onların içerisindeyim ve bu da sonsuzluk demektir."
Maddesel artistik deha ile sezgisel bir metafiziğin arasında sürekli olarak gerçekleşen diyalektik, Böyle Buyurdu Zerdüşt'ta "o uzun, esrarengiz yolda - ebediyen aynı yere dönmek zorunda değil miyiz?" ve İyileşen Hasta bölümünde "Her şey gider, her şey geri döner, varlığın tekerliği ebediyen döner." diyerek Nietzsche'yi yansıtmaktadır. İlginç bir şekilde, Nietzsche'nin ebedi dönüş fikri ruha ya da ölümsüzlüğe yer vermezken, bunlar inançlı bir askeri doktorun oğlu olan Munch'un kesinlikle reddedebileği şeyler değildi: "Ölümsüzlüğe inanmalısınız."