Hopper’ın benim favori sanatçılarımdan biri olduğunu çoktan biliyor olmalısınız. Felsefeye Yolculuk’ta bir adam yatakta otururken; cenin pozisyonunda, belden aşağısı çıplak bir kadın sırtı ona dönük uzanmakta. Kadının yalnızlığı bize bağırıyor. Yatağın üzerine açık bir kitap serili (bir İncil? bir ders kitabı?). Adamın yüzüne adeta tüm ruhu ölmüş gibi kasvet çökmüş. Aralarında neler yaşandı? Her zamanki gibi Hopper, günlük hayatın gizlerinden sessizce acı çekmenin ustası.
Peki başlığa ne demeli? Jo, Hopper’ın karısı, üstü kapalı şekilde şöyle not almış “Açık kitap bir Plato, tekrar okumakta geç kalınmış,” . Bu kişiyi neredeyse soyut bir ışık huzmesine bakakalan bu adamı meşgul eden dilemmayı düşünmeye itiyor. Plato referansı, adamın Hopper için şüphesiz önemli bir konu olan gerçeğin ve soyutun anlamlarını mı düşündüğünü merak ettiriyor.Plato idealar dünyasını gerçekliğin en üst formu olarak nitelendirdiğinden ve bunların fiziksel tecellilerini daha aşağı bir dünyaya indirgediğinden; resimdeki adam ışık ideasına karşı gerçek bir ışık demetini, güzellik ideasına karşı yanında yatan kıvrımlı kadının varlığını sorgular gibi gözükmekte. Kişi burada Hopper’ın, birçok eserinde yer alan ışık sorusunu bu Platonik savda sıkıştırmayı deneyip denemediğini merak ediyor. Sokrates ve mağara hikayesinde Plato; sanat eserlerini, gerçeğin yani idealar dünyasının sadece soluk yansımaları olan sıradan objelerin yaptığı gölgelerle karşılaştırıyor. Felsefeye Yolculuk’ta Hopper; Plato’nun gölgelerine, kendini resmeden ve anlamanın potansiyelini simgeleyen bir ışık bloğuyla karşılık veriyor.
Yarın Viyana’daki Kunsthistorisches Müzesi’nden harika bir eserle görüşmek üzere :) .