Aynı Picasso gibi, Klee de kendisini ifade etmenin basit, modern yollarını aramaktaydı. Fakat "ilkel" heykellerin büyülü çekiciliğinden etkilenen Picasso'nun aksine, Klee kendi çocuklarının çizimlerinden ilham almıştı. Öncelikle şeklin indirgenmesi üzerine bir yaklaşım sergilerken, sonraki yıllarında kendi özel ifadesinde kasıtlı bir masumiyet geliştirmiştir.
Sulu boya ile yaptığı "Kukla Tiyatrosu"nda, tiyatro aslında çocukluğun hayalgücü aşaması haline gelmektedir. Sayfa ilk bakışta hiç beklenmedik derinlikler gizlemektedir. Parlak renkli çizgilerle yapılandırılmış şekiller karanlık arka plandan adeta hala parlayan bir fotoğraf negatifi gibi öne çıkmaktadır. Yerdeki kuklanın sanki kimse farkında değildir, sağdaki tek boynuzlu at inatçı bir şekilde öne adım atmaktadır. Resmin verdiği mesajdaki aldatmaca, resmin teknik süreci ile de uyum içerisindedir. Aslında iki parçadan oluşan resmin ortasındaki boşluğu Paul Klee siyah suluboya ile rötuşlamıştır. Aşağıdaki kısım Klee'nin iş kataloğunda 1923, 22 numaralı"{{Zar ile}} natür mort" olarak katalogladığı bir resmin parçasıdır. Bu şekilde bakıldığında Kukla Tiyatrosunun aslında iki katlı bir sahne ve bitkilerin yetiştiği bir "Yeraltı Dünyası"ndan oluştuğu görülebilir. Bugünün eserini Bern'deki Zentrum Paul Klee'ye teşekkürlerimizle birlikte sizlere sunuyoruz. Parçanın kendisini ise 12 Mart'a kadar "Paul Klee ve Sürrealistler" sergisinde görebilirsiniz.
Bu sergi 1920 ve 1930'lar Paris'indeki sürrealist sanatçılar ve Paul Klee'nin ilişkisinin anlamlı ilk incelemesidir. Sergi Max Ernst, Joan Miró, Hans Arp, Alberto Giacometti, André Masson ve Salvador Dalí gibi sanatçıların pekçok eserini bir araya getirmektedir. Kesinlikle ziyaret etmeye değer.